Türkçe Ailesi

  1. Anasayfa
  2. Alfabetik Deyimler Sözlüğü

Alfabetik Deyimler Sözlüğü

Ahmet Fatih ERDEM Ahmet Fatih ERDEM -
35380 0

Kenara Çek Deyimler Burada Sözlüğü

Büyük Türkçe Ailesi Deyim Çalışmaları



Deyimler Sözlüğü

Tümü | En yeniler | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z
En yenilerde 25 kelime var.
Z
Zevkini çıkarmak:
Bir şeyin tadından, güzelliğinden olabildiğince yararlanabilmek.
Zevkine varmak:
Bir şeyin tadını alabilmek, çıkarmak ve duymak; inceliklerini görebilmek.
Zar tutmak:
Tavla oyununda istediği sayıyı getirmek için, atmadan önce, zarlara parmaklar arasında belli bir biçim verip öyle atmak.
Zaman öldürmek:
Kimi şeylerle uğraşarak belli bir zamanın geçmesini sağlamak, boş şeylerle vakit geçirmek.
Y
Yüz yüze gelmek: 1. Birden karşılaşmak. 2. Bir araya gelmek. "Bu meseleyi yüz yüze geldiğiniz zaman konuşursunuz."
Yüz yüze bakmak: Yakın ilişki içinde bulunup, bu ilişkileri bir süre devam etmek. "Birbirimize iyi davranalım, epey bir zaman burada yüz yüze bakacağız."
Yüz vermek: Her istediğini yerine getirerek şımartmak; yakınlık göstererek, hoş görülü davranarak ölçüsüz hareketler yapmasına sebep olmak.
Yüzü yok: "Bir şeyi yapmaya cesareti yok, öyle yanlışlıklar yaptı ki teklif etmeye utanıyor." anlamında kullanılır.
Yüzü yerde: Alçakgönüllü.
Yüzü tutmamak: Bir şey istemeye ya da söylemeye çekinmek, cesaret edememek. "Babamdan para isteyeceğim ama bir türlü yüzüm tutmuyor."
Yüzü suyu hürmetine: Bir kimsenin hatırına değer verildiği için. "Hz. Peygamber'in yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah, bizleri inşallah bağışlar."
Yüzü soğuk: Ürküntü veren, hoşnutluk vermeyen, sevimsiz. "Aman ne yüzü soğuk adamdı o öyle!"
Yüz üstü bırakmak: Tamamlanmamış bir durumda, yarı yolda bırakmak. "İşleri yüz üstü bırakıp gitti."
Yüzü sirke satmak: Yüzünden hoşnut olmadığı anlaşılmak, asık yüzlü olmak. "Baksana, yüzü sirke satıyor adamın."
Yüzünün akıyla çıkmak: Bir işe girip o işten başarı elde ederek, onurunu zedelemeden, utanılacak bir duruma düşmeden çıkmak.
Yüzünü kızartmak: Birini utandırıp yüzünün kızarmasına yol açmak. "Onun utanacağı sözleri söyleyip de yüzünü kızartmadan duramaz mısın sen?"
Yüzünü kara çıkarmak: Yaptığı bir iş ya da davranışla birini utandırmak, mahçup duruma düşürmek. "Sakın onu gönderme, yüzünü kara çıkarır yoksa, pişman olursun!"
Yüzünü gören cennetlik: Uzun bir süre ortalıkta görünmeyen kimseler için kullanılır.
Yüzünü ekşitmek: Rahatsız olduğunu, hoşnut olmadığını, öfke duyduğunu yüz ifadesiyle belli etmek. "Haydi kalk, yüzünü ekşitme öyle, çok kalmayacağız onlarda."
Yüzünü ağartmak: Yakın çevresinin övünç duymasına neden olacak bir iş yapmak veya başarı kazanmak. "Uluslararası maratonda birinci gelerek milletin yüzünü ağarttı bu çocuk."
Yüzüne kan gelmek: Benzi beti yerine gelmek, sağlığına kavuştuğu yüzünün kızarmasından belli olmak; soluk rengi geçmek. "İki şişe serum verdiler, sonunda yüzüne kan geldi."
Yüzüne bir daha bakmamak: Darılıp küsmek, bir daha konuşmamak; önemsemeyip ilgisiz kalmak.
Yüzünden okumak: 1. Ezberden değil, yazılı kâğıttan ya da kitaptan okumak. 2. Neler hissettiğini, durumunu yüzünden anlamak. "Onun ne mal olduğu yüzünden anlaşılıyor."
Yüzünden (suratından) düşen bin parça olmak: Sıkıntısı, öfkesi ve küskünlüğü yüz ifadesinden belli olmak. "Babamın yüzünden düşen bin parça, ne oldu yine?"
Yüzü kasap süngeri ile silinmiş: Utanacak, sıkılacak, arlanacak yanı kalmamış; arsız.