Deyimler Sözlüğü
Kategori içerisinde 137 kelime var.
H
Ha babam (ha):
1. Devamlı olarak, hiç durmadan. 2. Karşısındakinin çabasını, gayretini artırmak için kullanılır.
Ha Hoca Ali, ha Ali Hoca:
Farklı gibi gösterilen iki şeyin, gerçekte hiçbir değişikliği yoktur, "ikisi de birdir" anlamında kullanılır.
Haddine mi düşmüş!:
"Onun bunu yapmaya yetkisi yoktur; böyle bir işe nasıl, hangi yetenekle girişir? Bu işi yapması imkânsızdır" anlamında kullanılır.
Haddini bildirmek:
Yetkisi dışındaki işlere karıştığı için sert bir karşılık vererek onu cezalandırmak, yola getirmek, uslandırmak, yetki sınırını bildirmek.
Haddini bilmek:
Kendi değer ve yeteneğini bilmek, üstün görmemek, kendi yapabileceği şeylerin ötesine geçmemek.
Hak yolu:
Cenab-ı Allah`ın insanlara kitapları ve peygamberleri ile bildirdiği, dünya hayatında tutmaları gereken yol, yaşama düzeni, doğru ve haklı yol.
Hakk-ı sükût (sus payı):
Bir konu üzerinde konuşmaması, bildiği şeyi söylememesi karşılığında bir kimseye sağlanan yarar.
Hakkı geçmek:
1. Birisinin payından bir başkası almış olmak. 2. Bir şeyde veya bir kimsede emeği bulunmak.
Hakkından gelmek:
1. Güç bir işi başarı ile sonuçlandırmak. 2. Öç almak, yenmek veya cezasını vermek.
Hakkını vermek:
1. Bir şeyin lâyıkıyla yapılması için ne gerekiyorsa ondan kaçınmamak. 2. Birinin çalışmasını gereğince değerlendirmek, hakkı olan şeyi vermek.
Hâlden anlamak:
Bir kimsenin içinde bulunduğu zor durumu kavrayarak, anlayıp sezerek hoşgörülü olmak, anlayış göstermek.
Hallaç pamuğu gibi atmak:
Bir arada, toplu bulunan şeyleri ya da kimseleri dağıtmak, parçalamak; bu yolla sağa sola, her birini bir yana atmak.
Hangi dağda kurt öldü?:
Kendisinden hiç umulmayan, beklenilmeyen bir kimsenin olumlu davranışı görüldüğünde; "Nasıl oldu da böyle güzel bir iş, bir iyilik yaptı?" anlamında söylenir.
Hangi peygambere ümmet olacağını şaşırmak :
Kimin sözünü ve yolunu tutacağını,ne yapacağını şaşırmak .
Hangi rüzgâr attı?:
"Nasıl oldu da gelebildin? Hiç görünmüyordun, sen de gelir miydin?" anlamında, uzun süre bir yerde görünmeyen kimse için kullanılır.
Hangi taşı kaldırsan altından çıkar:
1. Hemen her işte parmağı vardır. 2. Her işten anlar, her işe karışır ya da her işten anladığı izlenimi verir.
Har vurup harman savurmak:
Hesapsızca, düşüncesizce harcamak; malını, parasını ölçüsüzce, bol bol harcayıp tüketmek.
Haşir neşir olmak:
Aralarında bulunduğu kimselerle kaynaşmak, bir arada bulunup uğraşmak; kimi işlerle ilgilenip durmak.
Hatır gönül tanımamak / bilmemek:
1. İsterse en sevdiği ve saydığı olsun, gücenmesini göze alarak doğru bildiğini yapmak. 2. Kırıcı davranışlarda bulunmak.
Hatırından çıkmamak:
Sevdiği, saygı duyduğu birinin istediği bir şeyi yapmayı reddedememek, gönlünü kırmaktan çekinmek.
Hava almak:
1. Temiz havalı bir yere çıkarak dolaşmak, dinlenmek, ciğerlere temiz hava çekmek. 2. Eline bir şey geçmemek, umduğunu bulamamak. 3. İçine hava girmek.
Hava basmak:
1. Büyüklenmek, kibirlenmek, olduğundan fazla görünmeye çalışmak. 2. Bir şeyin içine hava doldurmak.
Hava parası:
Bir yeri tutmak, kiralamak ya da bir şeyi elde etmek için değeri dışında açıktan verilen para.
Havada kalmak:
1. Yüksek bir yerde durmak. 2. Sonuca bağlanamamak. 3. Bir iddia, dayanaksız olduğundan ispat edilememek.
Hayal kırıklığı:
Gerçekleşmesi istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmemesinden duyulan üzüntü, düş kırıklığı.
Hayırdır inşallah!:
1. Anlatılan bir rüyayı iyiye yormak için söylenir. 2. Şaşma, heyecan ve merak uyandıran durumlar karşısında söylenir.
Hazır bulunmak:
1. Bir yerde kendisi bulunmak, var olmak. 2. Bir yere hemen gidecek, bir şeyi anında yapacak durumda olmak.
Hazıra konmak:
Hiçbir emek sarf etmeden, çaba göstermeden başkasının emeği ile ortaya çıkmış olan şeyden yararlanmak.
Helâl olsun (Helâlühoş olsun):
1. Bunu sana gönül hoşluğu ile veriyorum, hiç pişman değilim, Allah bunu sana bağışladığıma şahit olsun. 2. "Aferin, takdire değer iş yapıyorsun" anlamında kullanılır.
Hem kel hem fodul:
"Bu kadar kusuruna, bu yeteneksizliğine rağmen bir de övünüyor, üstünlük taslıyor" anlamında kullanılır.
Hem suçlu hem güçlü:
Gerçekte kendisi suçlu olduğu hâlde suç işlememiş gibi davranan ve karşısındakini suçlamaya çalışan kimse.
Hem ziyaret hem ticaret:
Bir yeri veya kimseyi ziyarete giden kimsenin, bu görüşmeden yararlanarak başka bir işi de yapması durumunu anlatmak için kullanılır.
Her kafadan bir ses (çıkmak):
Bir konu üzerinde herkesin istediği gibi, rastgele konuşması ve bu konuşmalardan bir sonuç alınamaması.
Her telden çalmak:
Pek çok konuda bilgi sahibi olmak, içinde bulunduğu ortamın şartlarına göre her çeşit iş yapabilir olmak.
Hesabını görmek:
1. Alacağını ödeyip ilişkisini kesmek. 2. Cezalandırmak, vücudunu ortadan kaldırmak ya da öldürmek.
Hesap açmak:
1. Hesap defterinde, bir kişiye alış veriş için alacağını borcunu kaydetmek üzere bir yer ayırmak. 2. Bankada, gereğinde çekilmek üzere yatırılan para için işlem yapmak. 3. Birine kredi açmak, birine borçlanma imkânı tanımak.
Hesap etmek:
1. Kazançla gideri karşılaştırıp bir sonuca ulaşmak. 2. Düşünmek, tasarlamak, ayrıntıları gözden geçirip ihtimalleri değerlendirmek.
Hesap sormak:
Bir kimseyi kanunsuz, kural dışı, ahlâka aykırı, usulsüz davranış ve sözlerinden ötürü sorgulamak, o kişiden savunma istemek.
Hesap vermek:
1. Herhangi bir davranışının ya da sözünün sebebini açıklamak 2. Bir işin sorumluluğunu üstlenmek.
Hesapsız kitapsız:
1. Sorumsuz, ölçüsüz, tutumsuz. 2. Deftere geçirilmeden, herhangi bir belgeye dayanmadan.
Hizaya gelmek:
1. Düz çizgi durumunda dizilmek. 2. Aykırı, yanlış davranışlardan vazgeçmek; doğru yola gelmek, düzelmek.
Hık mık etmek:
Bir işi yapmamak için bahaneler ileri sürmeye çalışmak, bir soruyu cevaplandırırken net şeyler söylememek.
Hızır gibi yetişmek:
Dara düştüğü, çok sıkıştığı, çaresiz kaldığı bir zaman da, beklemediği bir kişi yardımına yetişmek.
Hüsnükuruntu:
İhtimalî bulunmadığı hâlde güzel bir şeyin olacağını sanma, hayal etme, buna kendini inandırma.