Türkçe Ailesi

  1. Anasayfa
  2. Paragraf Kavramları Sözlüğü

Paragraf Kavramları Sözlüğü

Ahmet Fatih ERDEM Ahmet Fatih ERDEM -
2450 0

-A-

Açıklık: Yazının herkes tarafından anlaşılır olmasıdır.

Akıcılık: Yazının okunuşunda zorlanma olmaması, yazının rahat okunabilmesidir.

Aktüel: Güncel. Yakın zamanda gerçekleşmiş olan.

Anaç: Yemiş verecek durumdaki ağaç.İri, kart. Verimli.Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan.

Adaptasyon: Uyarlama.

Ağdalı: Anlaşılması güç, karmaşık.

Anlatı: Hikaye etme.

Adapte: Uyarlanmış.

Ahenk: Uyum,düzen.

Aktüel: Güncel ,edimsel.

Alafranga: Batı tarzında,Türk geleneklerine uygun olmayan.

Alaturka: Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun.

Anonim: Yazanı,yapanı, söyleyeni bilinmeyen, laedri.

Anormal: Alışılmışa ve kurala aykırı olan, normal olmayan.

Asgari: En az, en aşağı, en düşük,en alt.

Azami: En çok, en üst, en büyük, en yüksek (derece, nicelik).

Aşamalı durum: Bir olayın veya durumun giderek değişmesi.

Azımsamak: Bir şeyin umulduğundan az olduğu yargısına varmak.

Anekdot: Küçük hikayecik.

-B-

Benzetme: Bir şeyin niteliğini anlatmak için o niteliği taşıyan bir şeyi örnek olarak gösterme işi, benzeti, teşbih.

Betimleme: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, tasvir.

Bezgin: Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş.

Biçim: Şiirlerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil.

Bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.

Biyografi: Bir kimsenin hayatını konu alan yazılardır.

Bulgu: Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice.

Bağdaşmak: Uyuşmak.

Banal: Bayağı, sıradan,rutin.

Burjuva: İmtiyazlı,seçkin,soylu.

Betik: Yazılı olan şey,kitap, mektup, tezkere, pusula.

Biçem: Üslup,tarz,anlatım biçimi.

Beklenti: Gerçekleşmesi beklenen şey.

Bilinç Akışı (Edebiyatta): Kişinin aklından geçenlerin birinci kişi ağzından yansıtılması.

Basmakalıp: Özgünlüğü olmayan, değişiklik göstermeyen, bilineni tekrarlayan, klişe.

Beden dili: Duygu ve düşüncelerin yüz ifadesi, beden duruşu vb. yollarla anlatıldığı iletişim biçimi, vücut dili.

Bilinç Akışı: Kahramanın düşüncelerinin art arda ve düzensiz bir biçimde verildiği teknik.

-C-Ç-

Çelişki: Sözlerin veya davranışların birbirini tutmaması, tenakuz, paradoks.

Çağdaş: Aynı anda yaşayan. Çağın şartlarına uygun yaşayan.

Çevirmen: Bir yazıyı veya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, çevirici, dilmaç, tercüman, mütercim.

Çağrışım: Hatırlatma.

Çeşni: Çeşit,tat, hoşa giden özellikler.

Çalakalem: Gelişigüzel, durmadan yazarak.

Çetrefil: Karışıklığı dolayısıyla, anlaşılması veya sonuca bağlanması güç.

Çağrışım: Bir düşünce, görüntü vb.nin bir başkasını hatırlatması.

Çığır açıcı: Bir alanda yeni bir yol,yeni bir yöntem başlatmak.

Çıkarım: Belli önermelerin kabul edilen veya gerçek olan doğruluklarından, yanlışlıklarından, başka önermelerin kabul edilen veya gerçek olan doğruluklarını, yanlışlıklarını çıkarma, istidlal.

-D-

Dağarcık: Bellek,bilgi.

Duyarlılık: Hassasiyet.

Diyalog: Karşılıklı konuşma.

Devinim: Hareket.

Dingin: Durgun,hareketsiz,sakin.

Didaktik: Öğretici.

Dikte etmek: Bir düşünceyi zorla kabul ettirmek.

Duyuş: Seziş. Sezme işi.

Doğallık: Yapmacıksız, gösterişsiz.

Dejenere: Yozlaşmış, aslını koruyamamış.

Diksiyon: Kurallara uygun güzel konuşma.

Doğallık: Olduğu gibi yansıtma durumu. Süse, sanatagirmeden anlatma.

Doğaüstü: Doğa yasalarına uymayan,tabiatüstü.

Duruluk: Gereksiz sözcüklere yer vermeme. En kısa yoldan aktarma.

Duyarlık: Duyum ve duyguları algılayabilme yeteneği, hassaslık, hassasiyet.

Duyu: İnsanların ve hayvanların, dış dünyanın uyaranlarını görme,işitme,koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, duyum.

Düş: Gerçekleşmesi istenen şey, umut. Gerçek olmayan şey, imge, hayal.

Düşünsel: Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî.

Düzyazı: Şiir olmayan söz ve yazı, nesir, mensur, inşa.

Deneme: Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düzyazı türü.

Dinleti: Bir topluluğa bir şeyler anlatmak,konser.

Doğaçlama: İrticalen,metne bağlı kalmadan içinden geldiği gibi konuşma.

Doğrudan Anlatım: Başkasına ait bir sözün hiç değiştirilmeden aktarılmasıdır.

Dolaylı Anlatım: Başkasından alınan sözün, cümledeki yargıyı değiştirmeden, kendi sözcüklerimizle aktarılması.

Dipnot düşmek: Eklemek, açıklama yapmak.

-E-

Ebru: Kağıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kağıda geçirilen süs.

Eleştiri: Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.

Eleştirmen: Eleştiri yazıları yazan kimse, eleştirmeci, tenkitçi, münekkit.

Evrensel: Bütün insanlığı ilgilendiren, alemşümul, cihanşümul, üniversal.

Erek: Gerçekleştirmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, maksat, hedef.

Etkileyicilik: Yazarın, okuyucu üzerinde olumlu bir etki bırakmasıdır.

Estetik: Sanatta ortaya konulan güzellik.

Empoze: Zorla kabul ettirme.

Entübasyon : Yapay solunum.

Etik: Ahlaki, ahlakla ilgili.

Edimsel: Hareketli,fiili.

Eğreti: Geçici,sınırlı.

Endişe: Tasa, kaygı.

Ego: Ben.

-F-

Fantastik: Gerçekte var olmayan, hayalî.

Fantezi: Sonsuz hayal.

Fonetik: Ses bilgisi.

Fenomen: Olay,olgu.

Filyasyon: Türevi, eş değeri.

-G-

Gerçeküstü: Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek, sürrealite.

Göreceli: Kesin olmayan, kişiden kişiye değişebilen.

Gözlem: Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede.

Güncel: O gün yada yakın zaman aralığında geçen her şey.

Güdüm: 1. Yönetme işi, idare. 2. Bilişimde, bir olaylar dizisini, bir süreci veya bir aracı yöneltme ve düzenlemeyle ilgili işlevlerin bütünü.

Görece: Kişiden kişiye değişebilme durumu.

Gelişigüzel: Baştan savma

Gerçekleşmemiş beklenti: Bir olay ya da durumun beklenildiği biçimde sonuçlanmaması, beklentinin gerçekleşmemesi.

Günaşırı: İki günde bir şekilde.

Görece: Bir şeye göre olan, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen.

Görüş: Bir olay, varlık veya düşünce üzerinde varılan yargı, fikir.

Güdü: Bilinçli veya bilinçsiz olarak davranışı doğuran, sürekliliğini sağlayan ve ona yön veren herhangi bir güç, saik.

Geri dönüş: Yazarın, anlattıklarının şimdiki zamanından ayrılarak geçmişe gitmesi.

Hayıflanmak: Acınmak, üzülmek, yerinmek, esef etmek.

-I-İ-

İçtenlik: Yapmacıksız, içten geldiği gibi anlatma.

İmbik: Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı.

İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, imaj, hülya.

İnandırıcılık: Anlatılanların doğru olduğuna inanılmasının sağlanması.

İrdelemek: Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalaa etmek.

İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme.

İzlenim: Bir olayın duyular yolu ile insan üzerinde bıraktığı etki, intiba, imaj.

İkilem: Çatışma,iki durumdan birini seçme zorunluluğu.İkirciklik.

İndirgeme: Bir işi daha kolay kısa ve yalın hale getirme.

İşlevsel: İşlevle ilgili, fonksiyonel, bir nesne veya bir kimsenin iş görme yetisini ifade etmek.

İçerik: Bir şeyin içerisinde bulunanların tümü,muhteva.

İnisiyatif: Öncecilik, üstünlük, karar verme yetkisi.

İstikrar: Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık

İvedi: Acele.

İlinti: İlgi, ilişki.

İmmün: Bağışıklık

İtina: Özen

İma: Dolaylı, üstü kapalı anlatma.

İçgüdü: Doğuştan gelen.

-J-

Jest: Herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el, kol ve baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareket.

Jenerasyon: Kuşak, nesil.

-K-

Karakter: Bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse.

Kaygı: Üzüntü, endişe duyulan düşünce, tasa.

Kesit: Ayırıcı özellikleriyle belirlenen süreç, bölüm.

Kişisel: Kişi ile ilgili, kişiye ilişkin, kişinin kendi malı olan, şahsi, zati.

Köken: Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel,biçim, neden veya yer, menşe.

Kuram: Belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin bütünü. Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü, nazariye, teori.

Kurgu: Uygulamaya geçmeyen yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce.

Kültür: Bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin tümü.

Kinaye: Düşünüleni dolaylı olarak anlatan üstü kapalı, sitemli söz.

Kadirşinas: Değerbilir.

Kanıksamak: Alışmak.

Kanı: İnanç,düşünce, kanaat.

Kani: Kanmış, inanmış.

Katiyet: Kesinlik.

Kitle: İnsan topluluğu

Küçümseme (Cümlesi): Alay etme, aşağılama.

Kriter: Ölçüt, kıstas.

-L-

Lakırtı: Söz, laf.

Lafazan: Geveze.

Literatür: Edebiyat

Lağvetmek: Ortadan kaldırmak

Lirik: Çok etkili,coşkun, genellikle kişisel duyguları dile getiren.

Liyakat: Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu.

-M-

Mistik: Aklın erişemediği şey, gizemsel.

Mütevazı: Alçak gönüllü

Meşakkat: Güçlük.

Monoton: Tekdüze.

Mizah: Gülmece.

Mütemadiyen: Ara vermeden, sürekli olarak.

Müzakere: Bir konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunma, oylaşma.

Mübalağa (Söz sanatı): Sözlükte abartı, abartma anlamına gelen bu kelime edebiyatımızda sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi olduğundan daha çok ya da olduğundan daha az göstermek anlamına gelen söz sanatıdır.

Metinler Arasılık: Bir yazarın, başka bir yazarın metninden aldığı parçaları kendi metninin içinde eriterek yeniden yazması.

-N-

Nitelik: Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet.

Nesnel: Objektif, yorumsuz, herkesçe aynı kabul edilen

Nicelik: Sayılabilen ölçülebilen,azlık,çokluk.

Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz,espri.

-O-

Olgu: Edebi eserlerde olayı geliştiren davranış, iş.

Olasılık: Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal .

Orijinal: Özgün, taklit olmayan.

Onay: Uygun bulma, tasdik, icazet, izin.

Otokontrol: Öz denetim, daha önemli bir amaca ulaşabilmek için kişinin tepkilerini, davranışlarını veya başka amaca yönelme eğilimini denetleyip kısıtlaması.

-Ö-

Ölçüt: Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter.

Öz eleştiri: Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği eleştiri, otokritik.

Özgünlük: Başkasına benzememe, ayırt edilebilme.

Özlülük: Az sözle, çok şey anlatma.

Özümlemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.

Özümsemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.

Özveri: Bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakarlık.

Ön Yargı(Cümlesi): Olay veya konu gerçekleşmeden söylenen olumlu ya da olumsuz yargı içeren cümleler, peşin hüküm, peşin fikir.

Özgeci: Kişisel yarar gözetmeksizin çalışan (kimse) ,diğerkam.

Ödün: Uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden vazgeçme, ödünleme, taviz.

Öykünmek: Taklit etmek.

Örtülü Anlam: Cümlede açık olarak söylenmediği halde, cümlenin anlamından veya cümledeki bazı ifadelerden çıkarılabilen anlam.

Öneri (Cümlesi): Bir sorunu çözmek, bir amaca ulaşmak için öne sürülen görüş ve düşünceleri içeren cümleler.

Öngörü: Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma.

Önsezi: Hiçbir belirti yokken bir şeyin olacağını sezme, içe doğma, hissikablelvuku, altıncı duyu, altıncı his.

Özdeş: Her türlü nitelik bakımından eşit olan.

-P-

Pnömoni: Zatürre.

Pandemi: Salgın.

Palas Pandıras: Gereği gibi derlenip toparlanmaya veya hazırlanmaya vakit bulamadan.

Palazlanmak: 1. Gelişmek, iri duruma gelmek, büyümek 2. Varlığı artmak, zenginleşmek.

Polemik: 1. Ağız kavgası, sert tartışma 2. Kalem savaşı

Payanda: Dayanak, destek.

Pişmanlık(Cümlesi): Bir kişinin yaptığı bir işten, söylediği bir sözden veya kendisini sorumlu hissettiği herhangi bir durumdan dolayı duyduğu üzüntü.

-R-

Realite: Gerçeklik.

Rastgele: Gelişigüzel şekilde.

Refleks: Tepki.

Retorik: Güzel söz söyleme, hitabet sanatı.

-S-Ş-

Saptamak: Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek.

Sav: İddia, savunulan düşünce.

Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim.

Salt: İçine, kendisine yabancı hiçbir şey karışmamış, arı. Yalnızca. Duru.

Şaşırma(Cümlesi): Beklenmeyen bir durum karşısında ne yapacağını, nasıl davranacağını bilememe, hayrete düşme anlamı taşıyan cümleler.

Salık vermek: Öğüt vermek, tavsiye etmek.

Sentez: Yalından karmaşık olana, külliden cüziye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, bireşim, terkip.

Sezgi: Sezme yeteneği, feraset. Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek.

Simge: Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret, rumuz, timsal, sembol.

Sitem(Cümlesi): Bir kimsenin yaptığı bir hareketten dolayı duyulan üzüntünün, kırgınlığın dile getirilmesi.

Söz Dağarcığı: Bir dilde kullanılan veya bir kimsenin bildiği, kullandığı sözlerin bütünü, söz varlığı, vokabüler, kelime hazinesi.

Süreç: Devam eden zaman. Birbirini takip eden olaylar dizisi.

Süreğen: Sürüp giden.

Şematik: Bir edebiyat eserinin,bir tasarının planı, biçimi.

-T-

Tekdüzelik: Tekdüze olma durumu, yeknesaklık, biteviyelik, monotonluk.

Tema: Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş.

Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir

kavramı karşılayan kelime.

Tip: Hikaye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi.

Tutarlılık: Anlatılanların birbirini tutması, birbiriyle çelişmemesi.

Tutku: Güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç.

Tutum: Tutulan yol, davranış.

Tasarı: Proje, plan.

Tinsel: Ruhi,manevi.

Tecrübe: Deneyim.

Teori: Kuram.

Tahmin(Cümlesi): Bir olayın veya durumun yönü, şekli, zamanı veya sonucu hakkında bazı bilgi ve deneyimlere dayanılarak yapılan kestirmeler.

Tasarı(Cümlesi): Tasarlanan, zihinde kurulan, proje hâlindeki olguları, eylemleri dile getiren yargılar, proje, plan.

Tenkit: Eleştirme, eleştiri.

Tecelli: Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma.

-U-Ü-

Umar: Çare.

Unsur: Öge

Umarsız: Çaresiz, çıkar yolu olmayan .

Uzantı: Bazı nesnelerin herhangi bir yerinde görülen uzamış bölüm.

Uyuşmak: 1. Soğuk, basınç vb. yüzünden vücudun bir yerinde, duygu ve hareket geçici olarak azalmak. 2.Her konuda birbirine uymak, imtizaç etmek.

Üstünkörü: İnceliklerine inmeden, özen göstermeden, gelişigüzel, şöyle bir, baştan savma, eğreti,öylesine, üstten.

Üslup: Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.

-V-

Virtüöz: Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı.

Varsayım(Cümlesi): Gerçekte var olmayan bir durumun varmış gibi kabul edilmesi.

Veri: Bilgi, data, bir araştırmanın, bir done, tartışmanın, bir muhakemenin temel olan ana ögesi.

Verimli: Verimi iyi ve bol olan, bitek, randımanlı, mahsuldar, mümbit, müsmir, verimkâr.

Varoluşsal: Varoluşun özden önce geldiğini ve özü sürekli olarak yarattığını ileri süren öğreti, egzistansiyalizm.

-Y-

Yalınlık: Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım, sadelik.

Yapıt: Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser.

Yazım: Bir dilin belli kurallarla yazıya geçirilmesi, imla.

Yazın: Olay, duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığı ile biçimlendirilmesi sanatı.

Yazınsal: Edebi.

Yeğlemek: Diğerlerinden daha üstün görüp bir şeye yönelmek, yeğ tutmak, tercih etmek.

Yeti: Bir işi yapabilme gücü.

Yetkin: Gerekli seviyeye ulaşmış, mükemmel.

Yorum: Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir.

Yadsımak: İnkar etmek, yabancı kalma.

Yetke: Otorite.

Yoğunluk:Yazıda birçok anlamın bir arada olması.

Yaratı :Eser, yapıt

Yadırgamak: Kendine yabancı gelen bir kimseye, duruma veya şeye alışamamak, ısınamamak.

Yakınma(Cümlesi): Bir durumdan duyulan rahatsızlığı ifade eden cümleler

Yergi: Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi, bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz, hicviye, hiciv

-Z-

 Zanaat: El ustalığı isteyen işler.